Öğrencilerden Gelen Yazılar

“Ölüm” Üzerine

Önce bir soruyla başlamak istiyorum; Sence de dünya bir rüya alemi gibi değil mi?
Çocukluğuna şahit olduğun insanların büyüyüp çoluk çocuğa karışmış halini görünce zamanın ne kadar da hızlı ilerlediğini fark ediyor insan.
Sanki tüm yaşanmışlıklar daha dün yaşandı ve bugün o yaşanmışlıklar bir rüya gibi…

Rüyada rüya gördüğünün farkında olsaydın, rüyada ayrılıklar kayıplar yaşasaydın yine de üzülür müydün?
Veya bir film izlerken o filmdeki çok sevdiğin kahraman öldüğünde gerçekten üzülür müydün? Günlerce yasını tutar mıydın? Yemeden, içmeden kesilir miydin? İşte, dünyayı gözlemci bilinciyle deneyimleyen kişi için de yaşadığı tüm deneyimler, bir film seyreder gibi, film seyretmenin hoşluğunu yaşayıp olaylar karşısında da sükunetini korumaktır. Buna ölümde dahil.
Sen de dünyadaki filmini seyret, başkasının rolünü üstlenme. Kendi filmini seyrettiğinin bilincinde olarak filmi seyret.
Sadece şahit olacaksın, insanın hallerine şahit olacaksın. Aslında senaristin kötü olmadığını, iyi ve kötü adam olmadığını film bittiğinde anlamış olacaksın.

Yaşadığın herhangi bir kaybı hatırla ve içinde oluşan içsel boşluğu hisset. Sancıyi gidermek için uyuşturucular mı kullanacaksın? İçindeki o sancıyı gidermek için sosyal medya, aşırı telefon kullanımı, aşırı tv, bilgisayar kullanımı, aşırı uyku, aşırı yemek yeme gibi uyuşturucularla arana mesafe koy. Her şeyden vazgeçecek gücün, hiçbir şeyden vazgeçmeyecek dirayetin olmalı. İşte o zaman üst bilinçtesin.

Hayatımızda yaşadığımız her ayrılıkta geriye bir boşluk hissi kalıyor. Bir deneyim ne zaman sona erse küçük bir ölüm gerçekleşir ve bir boşluk hissi oluşur. Bu hissi kabullenmeyi öğrendiğinde dinginliği, huzuru hissedersin. Yani her türlü ölümü kabulleniş beraberinde rahatlama getirir. Rahatlamayı getirdiği gibi içsel bir dönüşümü de getirir.

Büyük küçük her ayrılıkta bir boşluk hissi kalır. Hayatında yüzleşemediğin duygulardan kaynaklı o boşlukta ne tezahür etti? Peki bu duygusal boşluğu kabullenebilir misin? Bu boşluk duygusuyla yüzleşebilir misin yani kabule geçip onunla yüzleşebilir misin?

Ölümü kabul edince o boşlukları kabul etmek de kolay olur ve o zaman ölümün korku verici bir durum olmadığını görürüz. Ondan huzurun yayıldığını anlarız. Ancak ölümü yadsıdığımızda yaşamı da bilemeyiz. Oysa ölüm doğumun zıttıdır. Bir yakınınızın ölümüyle senin için biri ölmüyor o birine yüklediğin anlam ölüyor. Ölen kişi sizinle olan yolculuğu tamamlamıştır ve varılması gereken yere varmıştır.

Ölüm tıpkı doğum gibidir. Nasıl anne karnında öldün, dünyaya doğdunsa ölümle başka bir boyuta doğumdur.
Ölüm yaşamın zıttı değil, doğumun zıttıdır. Hayatta doğuma ve ölüme tabi olmayan bir şey yoktur. Ölüm yok olmak değil başkalaşmadır. Ölüm bedenin ölmesidir, dünyadaki yaşam formlarının başkalaşmasıdır. Saf varlığın ölüme tabi değildir. Bu formdan ayrıldığımızda başka bir formda sonsuz bir yaşamın başlangıcı olduğunu kabule geçtiğimizde bir rahatlama, dinginlik ve huzur gelir. Eğer bu dünya düzeninde ölümün bilincinde olarak yaşarsan işte o zaman hayatın anlam kazanır.

Peki, insan neden ölümden korkar?
Yitirmek istemediğin benlik hangi benlik? Ölümden korkan ben hangi ben? Ölüm korkusu bu formdan yani dünyevi olandan ayrılma korkusudur. Ego, ölümün üzerinde tefekkür etmemizi istemez. Ego ölümü saklar. Gündelik yaşantımızda bize ölümü unutturmak için hep şaşırtma yolları sunar. Çünkü aslında ölüm egonun ölümüdür. Oysa teslimiyetin olduğu yerde ego yoktur. Elimden geleni yaptım gerisini Allah’a bıraktım. Yolda ve yönde olmak var. Yolunda mısın? Yönün nereye?

Kalıcılığı bilmeyen geçiciliği bilemez. Ölmeyi bilmeyen yaşamayı bilmez. İçindeki ebedi olan tarafını bileni fark et, ebedi olanla geçici olanı biliriz. Beyazın varlığını siyahtan bildiğimiz gibi… Geçici olanı ancak kalıcı olan fark edebilir. Her şeyi zıttıyla biliriz. Madem bu dünyada ölüm var, geçicilik var o zaman ebedi olan da var. Aslında o formsuz, biçimsiz olan yaşamdır.

Hayatta sadece dönüş ve döngü var. O’ndan geldik O’na döneceğiz. Sen sadece dönüşü fark et… “Ete kemiğe büründüm insan diye göründüm.” Eti kemiği kaybedebilirsin, bürüneni kaybedebilir misin? Kendini bilen Rabbini bilir. İnsan ara canlısı sadece arada olduğunu fark et. Arafta olduğunu kabul edebilir misin? Arafta olmanın nesi kötü?

Bizler bedenli canlılarız ancak biz beden değiliz. Zihinli canlılarız ama zihin değiliz. Bu hayata ben ne kadar değer katıyorum?

Bir şeyin varlığı kendisinin hedefi değildir. Su bardağının kendisi hedefi olabilir mi? Hedefi suyu içmeye aracı olmaktır. Yaratan beni yarattı, beni var etti, bedenlendirdi. Benden ne kastetti, benden muradı ne? Her sınav kendine özel, kişiye özel, karması farklı. Ben değerimi neye göre ölçüceğim?

Bu neticeye varabilmenin yolu ölümdür. Ölümle dünya hayatında yapıp ettiklerimiz tastiklenecek. İnsan emeklerinin karşılığını görmek ister. Yani sınanmak ister. Bunları görebilmen için başka bir boyuta geçmen gerekiyor. Ölüm bir trajedi değilken asıl yaşayamamak trajedidir. Dünyadaki görevin şahit olmak, gözlemleyici olmak. Şahitliğin gereğini gerektiği gibi yapamamak asıl trajedir.

Son söz; sorgulanmadan yaşanan hayat yaşanmamış demektir.



Bu yazı, Dingin Yaşam Grubu öğrencileri ders notlarından derleyerek yazdıkları yazmışlardır.



Bir düşünce " “Ölüm” Üzerine

  1. Birgül Altunkaya dedi ki:

    Dingin yaşam öğrencisi olarak bu alan için
    “kendimiz olma alanı” oluşturan dingin akademi kurucusu Hocamız
    Erol Ersel TURAN a teşekkür ediyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.